Thursday, February 14, 2008

Facebook - Ya Bizim "Yüz Kitabı"mız?

Ya Bizim “Yüz Kitabı”mız?

cover-facebook

Bu aralar bir Facebook çılgınlığı sürüyor. Adeta bir virüs gibi hızla yayılıyor. Bu tür portal’lerin içinde çok fazla bulunmam. Her şey ilk Facebook davetini eşimden almam ile başladı. Oysa, hiç ilgilenmiyordum. Üye olduktan sonra, halihazırda ve önceden tanıdığım arkadaşlarımla bağlantı kurmaya başladım. Ara ara girip bakıyorum; görüyorum ki inanılmaz bir bağımlılık halinde, kullananların zamanlarını harcıyor.

Facebook, 40 milyondan fazla kullanıcıya sahip ve büyümeye devam ediyor. Kesinlikle, 2007’nin teknoloji şirketi olarak yıla damgasını vuracak. Şirket değerlendirmeleri ve konuşulan rakamlara bakıldığında, milyar dolarlardan bahsediliyor.

Yine bir çılgınlık furyası başladı. 2000’li yıllarda hızlı büyüme gösteren ve mısır patlağı gibi ortaya çıkan “.com” şirketleri, bir anda ortadan yok oldular ve kapandılar. Sanki yine böyle bir dönemin başlangıcındayız. Şöyle bir bakarsak, Facebook, MySpace, Google, Yahoo, Monster, Youtube ve Skype gibi firmalar, yine teknoloji önderliği ile inanılmaz değer artışları gösteriyor; satınalma ve birleşmeler ile el değiştiriyorlar. Hisse senetlerinde inanılmaz artışlar elde ediliyor. Geçmişten alınması gereken dersler ne derece faydalı oluyor bilemiyorum; ama arada servet edinen çok kişi olduğu kesin.

Kullandığımız bu sitelerin ellerindeki bilgileri tutmak için yaptıkları yatırımların, reklamlardan aldıkları gelirlerin çok üstünde olduğu bir gerçek. Bu şirketler için tek yapılacak şey “marka” olmak. “Marka” olmak için farklı pazarlama stratejileri ile isimlerinin yayılmasını sağlamak, yayılmasından sonra da şirketin değerini artırmaya yönelik bilgi toplamak. Sistem, aslında çok basit; özellikle genç kuşaklar üzerinde etkili ol, kulaktan kulağa yayıl, sonra bu yaygınlığı teknoloji ile çoğalt ve geometrik olarak çoğalmaya devam et.

Merak ediyorum, Facebook içindeki bilgiler kime ne kadar yarar sağlıyor? Ama yine de eğlenceli olduğu noktalar var.

Bu tür şirketler, genelde üniversite ortamlarında, çok genç kişiler tarafından, birbirleriyle bazı paylaşımlarda bulunabilmek amacıyla başlatılıyor. Neden bizim Türkiye’mizde de 100 kadar üniversite varken bu tür markalaşıp kullanılabilecek ve değerlenecek eserler ortaya çıkmıyor? Nüfus azlığı mı, bilgisizlik mi, girişimcilik ruhunun eksikliği mi, yeterince önem verilmemesi mi? Yoksa bir boşvermişlik mi? Bunun çok detaylı bir şekilde araştırılmasında yarar olduğunu düşünüyorum.

Yaratıcılığın kullanılarak bir değere dönüştürülmesi ve bunun sonradan paylaşılması ve daha sonra geçmişten alınan derslerle daha sağlıklı bir yol çizilmesi, şu andaki en gerekli ve değerli yaklaşım olmalı.

Umarım, biz de bir gün tüm dünyada kullanılabilecek, duyulmuş ve markalaşmış birşeyler yaratıp, özelleştirmelerden elde ettiğimiz gelirleri daha farklı noktalardan elde eder hale gelebiliriz.

Facebook’ta görüşmek üzere...

Mehmet Bilginsoy

No comments: